Geriye Ne Kaldı Ki!

“Babaaaaaaa dikkattttt etttttttttt!!!”
Her sabah kan ter içinde aynı kabusla uyanıyordu o günden beri. Uyumak denebilirse yataktaki boğuşmalarına. Hep bu ses, bu kelimeler.
İsteksizce kalktı yatağından. Sessiz ve kasvetli evde dünden farksız bir gün başlamıştı yine. Masanın üstündeki viski şişesinden bir yudum içerken, bu sert içkinin önce boğazını sonra midesini yakışını hissetti. Ama mutlu oldu yaşadığı duygudan. Yaksın, delsin, onu bu dünyadan çekip alsın istiyordu. Canı yanmalıydı. Kendince eziyet çektiriyordu bedenine. Suçluydu çünkü. Yaptığı affedilmezdi.
İçkinin de etkisiyle eski günleri hatırladı yeniden. Sanki aklından hiç çıkıyormuş gibi. Değerini bilmediği güzel, mutlu, huzurlu günlerini. Çocukları vardı, eşi ve dostları. Küçük bir hata ile bozmuştu bu güzel tabloyu.
Tam o an kapı çalındı. Gelen postacı idi. Yayınevi yeni kitabını göndermişti. Postacı sert mi bakmıştı kendisine? O da biliyor muydu yoksa olanları? Suçluluğu okunuyor muydu yüzünden? Tüm bu karmaşık duygular ile paketi alıp, kapattı hemen kapıyı. Bayağı zaman geçmişti bu kitabı kaleme alalı. Ama o kazadan sonra uzun süre hastanede yattığı için gönderememişti yayınevi kendisine. Bu güne kısmetti demek.
“Beni Hayata Bağlayan!”
Kendi yaşam hikayesini anlattığı bir anı kitabıydı bu. Eşi ve çocukları vardı kitabın sayfalarında. Onlarla yaşadıkları yer alıyordu kelime aralarında. Adı takıldı gözüne. “Beni Hayata Bağlayan” Ne kaldı ki diye düşündü. Hayata bağlayan ne var ne yok hepsini silip atmıştı.
O kavşağa girerken cep telefonu ile konuşmanın cezasını ömür boyu taşıyacaktı omuzlarında. Kapat demişti eşi, dinlememişti. Karşıdan gelen kamyonun selektörleri de fayda etmemişti.
Hastanede açmıştı gözlerini. Tek kurtulan oydu o feci kazadan. Sevdikleri olay yerinde hayattan kopup gitmişti. Kızının sesi çınlıyordu yine kulaklarında;
“Babaaaaaaa dikkattttt etttttttttt!!!”
Edememişti işte. Yapabilirim sanmıştı. Yapamamıştı. Kendine olan aşırı güvenin cezasını ömür boyu omuzlarında taşıyacaktı.
Viskisinden bir yudum alarak tekrar geçti daktilosunun başına. Sevdiklerine içindekileri dökmek, özür dilemek, günah çıkarmak istiyordu. Onu affedebilirler miydi acaba? Affetseler ne olurdu ki zamanı geriye döndüremedikten sonra.
Son kitabı olacaktı bu. Elinin acısını hissetmeden bastı tuşlarına makinenin;
“Geriye Ne Kaldı Ki!”
Yazan ve Çizen :Sammy
7 Comments:
Üzücü ama belki de hergün enaz bir örneğinin yaşandığı gayet doğal bir öykü :((
Neşeli;
malesef öyle:((
Sammycim, günlük yaşantımızda çevremizde sürekli gördüğümüz bu manzarayı nasıl güzel kurgulamışsın öykünde. Senin bu yazılarını çizimin kadar çok sevdim ben. Lütfen sakın bırakma. Daha fazla yaz ve çiz olur mu? Tabi bizlerle de paylaş:) Kalemine sağlık:)
Dilek
Sevgili Sammy şöyle bir bakınıyordum da canım dostum MP Murat Pilevneliyi de gördüm sitende çok sevindim. Murata!a hemen haber vereyiöm. Bu arada bende seni ekledim sağol canım.
Dilek;
çok teşekkür ederim. Bu tür hikaye denemelerimi arada sizlerle paylaşmayı düşünüyorum:)
Eda;
Teşekkür ederim. Doğa dostu insanlarla tanışmak güzel:)
sammycim, geçenlerde beni sobelediler bolglar arasında oynanan küçük bir oyun için. ben de seni sobeliyorum.
sevgiler
Betül;
hoş geldin bloguma. Sobene en kısa sürede yanıt vereceğim. Sevgiler:)
Yorum Gönder
<< Home